Sevdiğimiz insanlar gözümüzden düşebilir, önemli gördüklerimiz yaptıkları sebebiyle bizim için önemsiz hale gelebilir, bir zamanlar koşarak gittiğimiz yerlere artık hiç uğramak istemeyebiliriz.
Yaşadığımız imtihanları fazla abarttığımız zaman ya da kendimizi dünyanın merkezine koyduğumuz zaman, farkında olmadan şeytan bizi sinsi bir tuzağa düşürebilir. Nedir o tuzak? Genelleme hastalığı.
Evet, birçok insan, yaşadığı küçük bir imtihanı mutlaklaştırıp haksız genellemelere sürüklenebiliyor.
Mesele birileri onu kırdı diye “kimseye güvenmemek lazım” şeklinde bir kanaate sahip olan ne çok insan var? Ya da falan yerde aradığını bulamadığı için orayı toptan kötü ilan edebilenlere siz de muhakkak rastlamışsınızdır.
Burası esasında şeytanın en sevindiği noktalardan biri, çünkü özellikle inananlar arasında tefrika, fitne ve ayrılık için her fırsatı kollayan o melun, yapacağımız haksız genellemeler vesilesiyle herkesin iyice birbirinden uzaklaşmasını, küslüklerin artmasını, kavgaların çoğalmasını arzu ediyor.
Yani bu noktada, her ne yaşarsak yaşayalım, kendi nefsimizi de temize çıkarmama konusunda derin bir kavrayışı es geçmeyelim. Çünkü beşeriz, şaşarız, hata yaparız, eksiğimiz olur, hataya düşeriz.
Belki de kırıldığımız insan ayrı bir kırgınlık içindedir, belki de bize haksızlık ettiklerini düşündüklerimizin bazı haklı sebepleri de olabilir.
Biliyorum, bu yazdıklarımı yazmak kolay, yaşamak zor. Lakin Rabbimiz bize, kötülüğü en güzel şekilde engellememize dair büyük bir hedef koyuyor. Zor bir hedef ama hayali bile güzel, bir de gerçeğini yaşasak, ah neler neler değişir hayatımızda, nasip etsin Mevlamız...
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş! Bu sonuca ancak sabırlı olanlar ulaşabilir, yine buna ancak (erdemlerde) büyük pay sahibi olanlar ulaşabilir.” (Fussilet, 34-35)

