
Yaşadığımız hayal kırıklıkları çoğu zaman bizi “yalnızlığa” sürükler, “iyilik yapma” isteğimize olumsuz katkılar sunar, “güzelliğe olan inancımızı” baltalar.
Bu manada, kah birilerine kızıp kah birilerine küsüp, değerler dünyamızın sarsıldığına şahit oluruz, böyle bir atmosfer anlamsız ve amaçsız bir hayatın kapısına götürür bizi.
Allah korusun, bazen bütün değerlerimizi inkar edip büyük bir boşluğa düşebiliriz. Hatta daha kötüsü, bir zamanlar inandığımız değerlerin düşmanı olarak dahi konumlanabiliriz.
İnsan bu; her duraktan, her imtihandan geçer. Lakin eğer hassas davranmaz ve kalbimizi savruluşa bırakırsak, mukaddes bildiğimiz birçok güzellik veda eder kalbimize, iç dünyamız hazin bir enkaza döner.
Bu manada, kalbimiz her daim son kaledir, orayı korumakla, kollamakla, daima beslemekle mükellefiz.
Yani her ne halde olursak olalım, her ne yapıyorsak yapalım, fâniyiz bu dünyada, bâki olan ahirete yolcuyuz. Kimse görmese de Allah görüyor bizi, kimse bilmese de Allah biliyor kalbimizi, kimse vermese de değer Allah katında en değerli varlığız. (Hele takvalı olursak, en ama en değerli hâle geliyoruz.)
Bu anlamda, Lokman Peygamberin yavrusuna yaptığı şu nasihat, muhteşem bir motive kaynağıdır insana.
Bu nasihati kulağımıza küpe edersek, hayatın her anında iyilik için güç bulabiliriz gönlümüzde. Bu nasihati unutmazsak eğer, aslında yapıp ettiğimiz her şeyin en güzel karşılığını er ya da geç Allah’tan alacağımızı anlamış oluruz, bu da bizi insanlara, kurumlara, hayata vs. fazlaca anlam yüklemekten alıkoyar.
“Yavrucuğum! Yaptığın iyilik veya kötülük hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, göklerin veya yerin herhangi bir noktasında bile bulunsa, Allah onu çıkarıp âhirette karşına getirir. Çünkü Allah her şeyi bütün incelikleriyle bilir, her şeyden hakkiyle haberdardır.” (Lokman, 16)
Yaşadığınız ve yaşayacağınız tüm hayal kırıklıklarının sizi ömür boyu besleyecek hayat yoldaşlarınız olmasını dilerim.
