Toptancıdan mal alan adamın senetlerinin geçersiz olduğunu öğrenince, çek vermeye başlamış.
Çeklerin de karşılığı olmayınca, peşin parayla geldiğini ve mal almak istediğini söyleyince, istediği malları hazırlamışlar.
Ödemek için vezneye varınca veznedeki adam, “Senin parana da güvenmiyoruz; şu karşıdaki bankaya git ve şu numaralı hesaba parayı yatır gel” demiş.
Uluslararasında hangi bir devlet de bu durumdadır?
Almanya’da, konferans sonrası Türkiye’ye dönerken havaalanında uğurlamaya gelenlerin arasında, havaalanında çalışan Türklerden de vardı.
Konu Siyonistlere gelince, havaalanında çalışanlardan biri, “Almanya havaalanlarından Tel Aviv’e uçan her uçağın kargosuna giden valizler önce Almanların kontrolünden geçtikten sonra, bir de bu Siyonistlerin kontrolünden geçer” dediğinde, “Buna benzer başka devlet var mı?” diye sorduğumda, “Yok” demişti.
O zaman İstanbul’un eski havaalanında çalışanlara sorduğumda, onlar da, “Evet bizde de aynısını yapıyorlar” demişlerdi.
Şimdiki havaalanındaki durumu bilmiyorum.
Birleşmiş Milletler’de altına imza attıkları sözleşmelerin hiçbirine uymuyorlar ve hiçbir devlet de nedenini soramıyor.
Bu Siyonistler, kendilerinden başka hiçbir devleti devlet olarak kabul etmiyorlar.
Devletleri ve onların yöneticilerini sağmal inek gibi görüyorlar ve ülkelerini de otlak gibi görüyorlar.
Buyurun, Allah celle celalühün indirdiği Tevrat’ı bile tahrif edenlerin yazdıklarını, nokta ve virgülüne bile dokunmadığım metni okuyunuz:
“Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar ve kralları sana hizmet edecekler; çünkü seni öfkemde vurdum, fakat lütfumla sana merhamet ettim. Ve kapıların daima açık duracak; milletlerin servetini ve sürgün getirilen krallarını sana getirsinler diye gece gündüz kapanmayacaklar. Çünkü sana kulluk etmeyen millet ve ülke yok olacak; ve o milletler tamamen harap olacak.” (İşaya, 60/10-12)
“Ve milletlerin sütünü emeceksin; ve kralların memelerini emeceksin…” (İşaya, 60/16)
Rabbimiz bu tahrifçi ve tahripçilerin, yaratılmışların en şerlileri olduğunu ve sözlerinde durmayacaklarını, nasıl haber veriyor okuyunuz:
إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِنْدَ اللَّهِ الَّذِينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
“Şüphesiz Allah katında hayvanların en şerlisi kâfirlerdir. Onlar iman etmezler.
الَّذِينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ فِي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ
Onlarla antlaşma yaptıktan sonra antlaşmaları her defasında onlar bozarlar. Onlar sakınmazlar.” (Enfal süresi ayet 8/56)
Sırtlanlar bile acıkınca yakaladığını yiyor ve karnı tokken ceylanlarla beraber aynı meydanı paylaşabilirlerken bunlar, 8 milyarı öldürseler, sekiz milyar insanın kanını içlerindeki kin ateşinin üzerine dökseler kendi ateşlerini söndüremezler. Yazık.
Serseri mayın gibi iki bin yıldır, deli-depeldek dünya devletlerinde sığıntı olarak kalmalarına rağmen, hâlâ kin ateşi sönmemiş.
Devlet olmanın en büyük düşmanı kinle hareket etmektir.
Sözümüz özümüzdür bizim.
Çek, senet, yanar, kaybolur ama sözümüz sözdür bizim.
Biz, “Kün/ol” sözüyle olmuşuz.
O’nun kelamına gönül vermişiz.
Ciğer paremiz olan çocuklarımıza sahip çıktığımız gibi bizim kimliğimiz olan sözlerimize de sahip çıkalım.
Zor zamanlarda sözüne sahip olmayanlar, çocuğunu cami önüne bırakıverenler gibi olurlar.
Rabbimiz:
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُولَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُولَئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ
“(Benim kullarım) Her sözü duyarlar en güzeline uyarlar. İşte Allah'ın hidayete erdirdikleri onlardır. İşte onlar, akıl sahibi olanların ta kendisidirler.” (Zümer süresi ayet 39/18)
اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ
“Sözlerin en güzelini Allah indirmiştir" demiş. (Zümer süresi ayet 39723)
Her sözü dinleyeceğiz.
En güzeline uyacağız.
Sözümüzü bileceğiz.
Yeri gelince sözümüzü esirgemeyeceğiz.
İğneli sözlerden kaçınacağız.
Gül gibi yüz, bal gibi sözler kullanacağız.
Sözümüze sahip olacağız.
Sözlerimizin özü gül yağı gibi olsun ama kelimelerimiz de gül yaprağı gibi güzel olsun.
Ülkeler arasındaki tel örgüler, mayın tarlaları, Çin Seddi gibi duvarlar, gül kokusunun sınırı aşmasına engel olamadığı gibi sözler de sınır tanımazlar.
Veba mikrobu taşıyan rüzgârlar gibi inkâr, isyan, fuhuş, terör taşıyan sözlerden uzak durmalı ve onlara karşı Allah’ın kelamı ve Resulünün hadisleriyle aşı olmalı.
Peygamberlerin gönüllerinde yankılanan yüce sesler binlerce sene geçmesine rağmen gönüllerden gönüllere yankılanıp gelmiştir.
Gönüllerimizde hâlâ Hz. Nuh’un, Hz. İbrahim‘in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın, Hz. Muhammed‘in (S.A.V.) bize aktardığı sözler yankılanmaktadır.
Onun içindir ki biz, "Ve selâmün alel mürselin/peygamberlere selâm olsun" diyerek sözlerimizi sona erdiririz.
Geçmişteki başarılarımızın sırrı da buradadır.