Benim bilmediğim, bildiğimden çok çok fazladır.
Bazı tanıdıklarım var ki, onların da bilmediği yok.
İslami konularda her şeyi biliyor.
Kur’an-ı Kerim’i okumasını bilmiyor; manasını da okumamış ama yayınlanmamış, “Bana göre” kitabını ezbere biliyor.
Bazı Batı standartlarına uygun olarak, okumuş-yazmışlarımız var ki, İmam Ebu Hanife ve diğer müçtehitleri beğenmez.
Hatta Allah Rasülü’nü de devre dışına attığı gibi, bazıları Allah celle celalühün ayetlerini bile kendine ait “Bana göre” düşüncesine delil yaparak kendini asıl, ayeti destek alarak konuşuyor.
Bazıları da manası konusunda Allah Rasülü’nün, ashabının, tabiinin ve mezhep imamlarının manasında ittifak ettiği ayetleri bile, “Bana göreee” diyerek kendini devre dışına atıyor. Allah korusun.
Bunların adını ve görüşlerini tenkit için bile olsa anmamaya ve yazmamaya dikkat edelim.
Aşağılık kompleksine kapılan bu türler, hemen her ayeti, Batı düşünce standartlarının kalıbına göre yorumlayarak, itibar kazanacağını zannettiler ama o da olmadı.
Hatta kitabından bazı sayfaları ikinci baskıda çıkardı.
Zararın neresinden dönülürse kârdır.
Yanlışı silmesi, istiğfardır.
Değerli merhum bir hoca efendi anlatmıştı:
“İstanbul Müftisi Ömer Nasuhi Bilmen hoca efendiyi ziyaret etmiştim.
Ben orada iken bir zat geldi, hoca efendiyle hoş beşten sonra bir defter uzattı ve, “Hocam, bu kitabı yazdım, uygun bulursanız yayınlamak istiyorum” dedi.
Müfti efendi, defteri aldı, rastgele bir sayfayı açtı ve sayfayı yarısına kadar okudu, yazarına o sayfada geçen bir kelimeyi sordu, o da doğrusunu söyleyemeyince, müfti efendi defteri sahibine uzattı ve ona “Yayınlama” dedi.
Hani bir hikâye olarak anlatılan ve “Bunu bir boya küpüne daldır” deyiminin çıkmasına sebep olan bir macera vardır:
Adam, kitap yazmış, bu konuda o bölgenin en iyisine götürmüş ve “Efendim, bu kitabı yazdım, yanlışlarımı kırmızı boya ile işaretleyin, değiştireyim” demiş.
Hoca efendi okumuş, sahibi kitabını almaya geldiğinde, “Bunu, bir boya küpüne daldır” demiş.
Keşke yukarda bahsettiğim kitabın o sayfalarını kaldırmak yerine tamamını kaldırsa daha iyi olurdu.
Bin dört yüz yıllık tarihimizde, tefsir, hadis, akaid, fıkıh, ahlak, tasavvuf konularında yazılan kitapların en makbulü, en sağlıklı olanları, eğitimin devlet eliyle yapılmasına geçilmeden önce yazılanlardır.
Ve o eserler, kaynak kitap olarak kabul edilirler.
O kitapları, kaynak kabul eden çok değerli kitaplar yazılmıştır.
Hâlâ o kaynaklardan ayrılmadan yazılan kitaplar en değerlileridirler.
Mesela, İslam hukuku konusunda Türkçe yazılan kitaplar arasında en doğru olanı Ömer Nasuhi Bilmen’in “Hukuku İslamiyye, Istılahati Fıkhıyye Kamusu” isimli sekiz ciltlik kitabıdır.
İlmihal konusunda, yine Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslam İlmihali”, Mehmet Zihni Efendi’nin Ni’meti İslam”ı gibi sağlam eserleri,
İslam tarihi konusunda Zehebi’nin İslam Tarihi,
Siyer konusunda İbni Kayyim el-Cevzi’nin “Zadü’l-Mead’ı,
Hadis konusunda, Diyanet’in yayımladığı “Tecridi Sarih” ve Erkam Yayınevi’nin yayınladığı “Riyazussalihin Şerhi”ni veya bulunduğunuz köy ve şehirde ilmine, ameline, haram ve helale dikkat etmesine, dinden para kazanmamasına, köylü veya şehirlilerin arasında ayrım yapmadan herkese iyi davranmasına, dinime göre yanlış yapanları uygun bir söz veya davranışla düzelten hoca efendiye sorunuz ve onun tavsiye ettiği kitapları okuyunuz.
En zor günler geliyor.
Halkı Müslüman olan bütün ülkelerin insanları, bizim 1930’lu yıllarda kabul ettiğimiz, bizi döven Batılıların değerlerini kabul etmeye hazır hale getirmek için çalışılıyor.
Çünkü bütün dünyada toprak çalma, ülke gasbetme, paralarını dalavereyle kendi ülkesine nakletme, direnenleri yok etme çabasında olanlara karşı direnen başka insan kalmadı, yalnız iman-ı kâmile sahip mücahit Müslümanlar kaldı.
Onun için, o mücahit Müslümanların, ana karnında olanlarını bile Amerikan, Alman ve bütün Hıristiyan insanların silah ve diğer destekleriyle öldürmeyi ve direnci böylece kırmayı kendi dilleriyle itiraf bile ettiler ama başaramadılar.
Bunların bu yok etmesini engellemek için tek yolumuz, “Katiline âşık” insanlar olmamaya ve Rabbimizin değerlerine sımsıkı sarılmaya ve bunun için bütün varlığımızı ilim ve o ilmi amele/eyleme geçirmeye çalışmaktır.
“Önce ilim, sonra cihat” sözü doğru değildir.
Öğrendiğin her ayeti, o andan başlayarak uygulamaya geçmek cihattır.
Cihadı Kur’an’a uygun yapacak ve Kitab’ı bize tebliğ eden Allah Rasülü’nü örnek ve önder edineceğiz.
“Bana göre”ye uygun hareket eden bir grup mücahit, o günlerde Lenin, Troçki, Hitler gibi insanların hayatını okuyup cihat yapacaklardı.
Şimdi onlar, müteahhitliğe terfi ettiler.