birsan alüminyum
Prof.Dr.Şemsettin Dursun
Köşe Yazarı
Prof.Dr.Şemsettin Dursun
 

Tohumda çiçeği görebilenler…

Olumsuzluk iklimi üzerine inşa olan hayata itiraz eden, ortaya koyduğu aktif tutumla olayların seyrini etkileyebilen, rüzgârın önünde savrulan hazan yaprağı gibi değil, hayatın olumsuzluklarını olumluya dönüştüren, sahibini sürekli takip eden ve hiçbir itirazı olmayan gölgeler gibi nesne değil, soran, sorgulayan, soruşturan tarihin aktif öznesi olabilen şahsiyetler, iyimserlerdir. Tarihin kurucu öznesi olanlar, tarihi değiştirenler ve dönüştürenler, olayları ve olguları değerlendirirken; güzel bakanlar, güzel görenler, güzel düşünenler, güzel tasavvur edenler hep iyimserler olmuştur. İyimserler; muştunun, dirilişin müjdecisi olagelmiştir. İyimserler varlığını iyiliğe adamış kimselerdir. Allah’ın rızasını kazandırmayan hiçbir iyilik de gerçek iyilik değildir. Fedakarlık ister Bizim bir davamız ve bir derdimiz var. Davamız ve derdimiz daha fazla rahat ve daha fazla konfor değildir. Adanmışlık, en üst düzeyde fedakârlıktır. Adanmış ruhlarda; hesabilik yok, hasbilik vardır, yardan serden geçmek vardır. Bir tohum gibi çiçeği görmese de varlığını ona adayabilen bir fedakarlık ancak toplumun yaralarına çare olur. Toplumu ifsad eden bütün oluşumlara karşı, iyilikleri kuşanarak, adanmış ruhlarla, toplumu ıslah etmek için yoğun bir çaba içinde olmak durumundayız. İnsan, içindeki çocuğu büyütmeli. Yaratılışa uygun bir hayat inşa etmeli. Zira insan azizdir, hayat azizdir ve içinde yaşadığı bu evreni iyi, güzel ve aziz kavramlar üzerine inşa edersek, yepyeni bir dünyaya doğmuş oluruz. Kemal Sayar şöyle der; “İyimser insanlar, kendilerini başkalarıyla daha az mukayese ederler. Duyguları düzenlemede çözüm odaklı bir kapasite sayesinde, içsel bir özerklik duygusuyla dünyadan gelen her bir zorlukla rahatlıkla yüzleşebiliriz. Sadece kendimizi ne kadar iyi hissettiğimizin sınırlarını genişletmekle kalmaz, sahip olduğumuz diğer seçenekleri kolaylıkla görebilir ve gelecekte nasıl olacağımızı tahmin edebiliriz.” İyiliğin ve iyimserliğin yol haritasını çizen Kemal Sayar bunun tersini ise şöyle anlatır: “Dünyanın karanlık ve kötücül bir resmi, iyimserlik hislerimizi törpüler ve bizi eyleme geçmekten alıkoyabilir. Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bir yer olarak bırakmak için iyilik görmeye, iyilik yapmaya ve nihayet, iyimserliğe ihtiyacımız var.” Yeni ufuklar Toplumda “özgüven eksikliği” ve “öğrenilmiş çaresizlik” yüzünden ufuk açıcı fikirlerin ortaya çıkması engellenmektedir. Ancak sahip olduğumuz potansiyel aklı, kinetik akla dönüştürmeyi başardığımızda önümüzde yepyeni imkânlar ve ufuklar doğar. “Ben yaparım, ben ederim, bende bu potansiyel var” özgüvenini yakaladığımızda ve “öğrenilmiş çaresizliği” çöpe attığımızda önümüzde kimse duramaz. Çağımız, haz ve hızı esas alan bir gürültü çağıdır. Bunu görmeliyiz. Teşhisimizi doğru koymalıyız. Günümüz dünyasında, “Fiziksel gürültü, zihinsel gürültü ve arzunun gürültüsü” had safhadadır. Bu gürültüleri bertaraf etmemiz gerekmektedir. Bu gürültüyle yol alamayız. Yaratılışa aykırı bu atmosferi ortadan kaldırmanın yol ve yöntemlerini bulmak durumundayız. Bunun için en aykırı sesleri bile dinlemeli, insanların farklı duygu ve düşüncelerine kulak kesilmeli, onların hayat hikâyelerini dinlemeli, ortak paydayı bulmalı ve böylece onlarla tanış olmalıyız. Tolstoyun dediği gibi; “Acı duyuyorsan canlısın, başkasının acısını duyuyorsan insansın.” Başkasının acısını duymak için, dinlemek lazım. Dinlediğimiz zaman, hem onun acısını duyar hem de insanlığımızı hatırlarız. Mevlana; “Susuzun su için inlediği gibi, su da susuzluğunu gidereceği bir dudak arar” diyerek her şeyin karşılıklı esaslar üzerine kurulu olduğunu ifade etmektedir. İyimserliği kuşananlar ve adanmış ruhlarla hayat bir başka olur.
Ekleme Tarihi: 25 Temmuz 2025 -Cuma
Prof.Dr.Şemsettin Dursun

Tohumda çiçeği görebilenler…

Olumsuzluk iklimi üzerine inşa olan hayata itiraz eden, ortaya koyduğu aktif tutumla olayların seyrini etkileyebilen, rüzgârın önünde savrulan hazan yaprağı gibi değil, hayatın olumsuzluklarını olumluya dönüştüren, sahibini sürekli takip eden ve hiçbir itirazı olmayan gölgeler gibi nesne değil, soran, sorgulayan, soruşturan tarihin aktif öznesi olabilen şahsiyetler, iyimserlerdir.

Tarihin kurucu öznesi olanlar, tarihi değiştirenler ve dönüştürenler, olayları ve olguları değerlendirirken; güzel bakanlar, güzel görenler, güzel düşünenler, güzel tasavvur edenler hep iyimserler olmuştur. İyimserler; muştunun, dirilişin müjdecisi olagelmiştir. İyimserler varlığını iyiliğe adamış kimselerdir. Allah’ın rızasını kazandırmayan hiçbir iyilik de gerçek iyilik değildir.

Fedakarlık ister

Bizim bir davamız ve bir derdimiz var. Davamız ve derdimiz daha fazla rahat ve daha fazla konfor değildir. Adanmışlık, en üst düzeyde fedakârlıktır. Adanmış ruhlarda; hesabilik yok, hasbilik vardır, yardan serden geçmek vardır. Bir tohum gibi çiçeği görmese de varlığını ona adayabilen bir fedakarlık ancak toplumun yaralarına çare olur.

Toplumu ifsad eden bütün oluşumlara karşı, iyilikleri kuşanarak, adanmış ruhlarla, toplumu ıslah etmek için yoğun bir çaba içinde olmak durumundayız. İnsan, içindeki çocuğu büyütmeli. Yaratılışa uygun bir hayat inşa etmeli. Zira insan azizdir, hayat azizdir ve içinde yaşadığı bu evreni iyi, güzel ve aziz kavramlar üzerine inşa edersek, yepyeni bir dünyaya doğmuş oluruz.

Kemal Sayar şöyle der; “İyimser insanlar, kendilerini başkalarıyla daha az mukayese ederler. Duyguları düzenlemede çözüm odaklı bir kapasite sayesinde, içsel bir özerklik duygusuyla dünyadan gelen her bir zorlukla rahatlıkla yüzleşebiliriz. Sadece kendimizi ne kadar iyi hissettiğimizin sınırlarını genişletmekle kalmaz, sahip olduğumuz diğer seçenekleri kolaylıkla görebilir ve gelecekte nasıl olacağımızı tahmin edebiliriz.”

İyiliğin ve iyimserliğin yol haritasını çizen Kemal Sayar bunun tersini ise şöyle anlatır: “Dünyanın karanlık ve kötücül bir resmi, iyimserlik hislerimizi törpüler ve bizi eyleme geçmekten alıkoyabilir. Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bir yer olarak bırakmak için iyilik görmeye, iyilik yapmaya ve nihayet, iyimserliğe ihtiyacımız var.”

Yeni ufuklar

Toplumda “özgüven eksikliği” ve “öğrenilmiş çaresizlik” yüzünden ufuk açıcı fikirlerin ortaya çıkması engellenmektedir. Ancak sahip olduğumuz potansiyel aklı, kinetik akla dönüştürmeyi başardığımızda önümüzde yepyeni imkânlar ve ufuklar doğar. “Ben yaparım, ben ederim, bende bu potansiyel var” özgüvenini yakaladığımızda ve “öğrenilmiş çaresizliği” çöpe attığımızda önümüzde kimse duramaz.

Çağımız, haz ve hızı esas alan bir gürültü çağıdır. Bunu görmeliyiz. Teşhisimizi doğru koymalıyız. Günümüz dünyasında, “Fiziksel gürültü, zihinsel gürültü ve arzunun gürültüsü” had safhadadır. Bu gürültüleri bertaraf etmemiz gerekmektedir. Bu gürültüyle yol alamayız. Yaratılışa aykırı bu atmosferi ortadan kaldırmanın yol ve yöntemlerini bulmak durumundayız.

Bunun için en aykırı sesleri bile dinlemeli, insanların farklı duygu ve düşüncelerine kulak kesilmeli, onların hayat hikâyelerini dinlemeli, ortak paydayı bulmalı ve böylece onlarla tanış olmalıyız. Tolstoyun dediği gibi; “Acı duyuyorsan canlısın, başkasının acısını duyuyorsan insansın.”

Başkasının acısını duymak için, dinlemek lazım. Dinlediğimiz zaman, hem onun acısını duyar hem de insanlığımızı hatırlarız. Mevlana; “Susuzun su için inlediği gibi, su da susuzluğunu gidereceği bir dudak arar” diyerek her şeyin karşılıklı esaslar üzerine kurulu olduğunu ifade etmektedir.
İyimserliği kuşananlar ve adanmış ruhlarla hayat bir başka olur.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergebze.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.