Bir dindarlık düşünün ki; üretilen ulvi hedefler için ahlakımızı, değerlerimizi, merhametimizi ve kardeşliğimizi bile gözden çıkarabileceğimizi telkin edebiliyor. Bir dindarlık düşünün ki; yola niçin çıkıldığının artık bir önemi kalmadığını ve önemli olanın, bedeli olursa olsun yoldaki kazanımların korunması olduğunu öğütlüyor.
***
Eğer bu dindarlık, hedefe ulaşabilmek için kardeşlerimizi harcamamıza, kolayca yalan söylememize, iftira etmemize, haksızlık yapmamıza, kul hakkına girmemize engel olmuyorsa çürüten bir dindarlığa dönüşmüştür. İşte bu dindarlık, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
Dindarlığımız bizi örnek kılmıyorsa hayatımıza etki etmiyor demektir:
Bir dindarlık düşünün ki; mücahitlerimizi müteahhitleşmekten, kadınlarımızı feministleşmekten, gençlerimizi trolleşmekten, hocalarımızı ulusalcılaşmaktan alıkoymuyor. Bir dindarlık düşünün ki; bizi daha ahlaklı, daha güvenilir, daha adaletli, daha merhametli ve daha mütevazı kılmıyor. İşte bu dindarlık, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
Namazımız bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa bir âdet ve geleneğe dönüşmüş demektir:
Bir namaz düşünün ki; bizi haksızlıktan, adaletsizlikten ve kul hakkından alıkoymuyor. Bir namaz düşünün ki; rüşvetten, torpilden, iltimastan ve kayırmacılıktan alıkoymuyor. Bir namaz düşünün ki; faizden, haram lokmadan ve haksız kazançtan alıkoymuyor. Bir namaz düşünün ki; kinden, nefretten ve düşmanlıktan alıkoymuyor. İşte bu namaz, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
Sakalımız bizi daha ahlaklı kılmıyorsa bir tarza dönüşmüş demektir:
Bir sakal düşünün ki; bizi eşimize kaba davranmaktan, komşumuzla kavga etmekten, akrabamızla küs durmaktan alıkoymuyor. Bir sakal düşünün ki; merhametsizlikten, ahlaksızlıktan ve vefasızlıktan alıkoymuyor. Bir sakal düşünün ki; yalandan, iftiradan ve gıybetten alıkoymuyor. İşte bu sakal, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
Tesettürümüz bizi iffetli kılmıyorsa bir modaya dönüşmüş demektir:
Bir tesettür düşünün ki; bizi ana-babamıza saygısızlıktan, eşimize zulmetmekten ve çoluk çocuğumuzu ihmal etmekten alıkoymuyor. Bir tesettür düşünün ki; ciddiyetsizlikten, hafiflikten ve laubalilikten alıkoymuyor. Bir tesettür düşünün ki; görmemişlikten, bedevilikten ve israftan alıkoymuyor. İşte bu tesettür, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
İlmimiz bizi bir duruş sahibi kılmıyorsa dünyalık bir kazanç kapısına dönüşmüş demektir:
Bir ilim düşünün ki; bizi yanlışlıklara, haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı sessiz kalmaktan alıkoymuyor. Bir ilim düşünün ki; kazanımlarımızı, makamlarımızı ve itibarımızı kaybetme korkusundan alıkoymuyor. Bir ilim düşünün ki; haramlara, günahlara ve zulümlere fetva üretmekten alıkoymuyor. İşte bu ilim, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
Davamız bizi şahsiyetli kılmıyorsa bir rutine dönüşmüş demektir:
Bir dava düşünün ki; bizi değerlerimizi kaybetmekten, dostlarımızı harcamaktan, kardeşliğimizi katletmekten alıkoymuyor. Bir dava düşünün ki; servet biriktirmekten, mal/makam peşinde koşmaktan ve birbirimizin ayağını kaydırmaktan alıkoymuyor. Bir dava düşünün ki; dünyevileşmekten, hedef ve ideallerimizi yitirmekten ve kodamanlaşmaktan alıkoymuyor. İşte bu dava, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
İslami faaliyetlerimiz, vaaz ve nasihatlerimiz bize bile etki etmiyorsa bir sektöre dönüşmüş demektir:
Bir İslami faaliyet düşünün ki; onu yapanlara bile etki etmiyor. Bir İslami faaliyet düşünün ki; ne kadar çok yapılırsa yapılsın etkisi de o derece azalıyor. Bir İslami faaliyet düşünün ki; adı sivil kendi resmi, Allah’ın emirlerinden ziyade bürokratik talimatlara göre şekilleniyor. İşte bu İslami faaliyetler, ruhunu kaybetmiş demektir…
***
Evet, işte bu, ruh kaybıdır...
Eğer ruh kaybedilirse tüm güç ve makamlar, mevkiler, kurumlar, kalabalıklar, bütçeler, kazanımlar ve zaferler koca bir cesetten ibaret kalır…
Ruhunu kaybeden cesetler ise çürümeye mahkûm olurlar…